KÜNDEKARİ’NİN KISA TARİHÇESİ
Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divân-ı Lügati’t-Türk’de zengin bir ahşap kapı terminolojisi olduğunu biliyoruz.
12. yüzyılda Mısır’da, Halep’de ve Anadolu’da karşımıza çıkan teknik, Mısır’da Türk ve Çerkez Memlûkleri zamanlarında gelişme gösterir. Özellikle fildişi ve sedef şeritlerin yerleştirildiği ince işçilik bu dönemlerde göze çarpar. Fatımi döneminden Kahire’deki Seyyide Nefise Türbesi’nin ve Seyyide Rukiyye Türbesi’nin mihraplarında, Salih Talayi Camii’nin kapısında, Eyyubi döneminden yine Kahire’deki İmam-ı Şafii Türbesi’nin sandukasında, Melik Salih Necmeddin Eyyub Türbesi’nin kapısında ve İbn Tolun Camii’nin minberinde, Memlûk döneminden Kahire Kayıtbay Camii’nin minberinde kündekâri, Anadolu dışındaki en seçkin örnekleriyle karşımıza çıkar. Anadolu’da, Anadolu Selçuklu dönemindeki en erken örnek ise Konya Alaaddin Camii’nin minberidir.
Konya Alaaddin Camii’nin, Beyşehir Eşrefoğlu Camiinin, Niğde Sungurbey Camiinin, Ürgüpteki Taşkın Paşa Camiinin, Birgi Ulu Camiinin, Manisa Ulu Camiinin, Bursa Ulu Camiinin, Balıkesir Zağanos Paşa Camiinin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesinin kapısı eşsiz kündekâri örnekleri ile doludur.Bu ahşap camiler dışında Erzurum Ulu ve Konya Sahip Ata camilerinin eskiden ahşap sütunlarla taşındığı bilinmektedir. Bu geleneğin, Orta Asya’da İslamiyeti kabul eden ilk Türk boylarının namaz kıldıkları çok direkli çadırların (yani seyyar camiler) Türkistan’daki cami mimarisi üzerindeki etkisi olduğu, Anadoluya da Türklerle geldiği düşünülmektedir.
“Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğ unda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.”
Ahşap sütun, mihrab, kapı, sanduka gibi mimari elemanlarda sık tercih edilen bir malzeme olmuştur. Zaman içinde teknik ilerlemeyle birlikte malzemenin ömrünü arttırmanın yolları denenmiş ve kısmen başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.
Kündekari Sanatı Nedir?
Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde sanatçı, ahşabı ‘kündekâri’yle yorumlar ve bir sanat eseri yaratır. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin…
Kuzey Avrupa, Uzakdoğu ve Yakındoğu gibi ahşap yapımının yoğun olduğu coğrafyalarda, ahşap işçiliği de büyük gelişme gösterir. Her kültür kendine özgü bir yorumla, yapılarını ahşap malzemelerle süsleyerek görsel zenginlik katmayı denemiştir.
İslâm sanatı da ahşabı gerek mimaride gerek süslemede sıklıkla kullanmıştır. İlk ağaç işçiliği eserlerinde Helenistik ve Sasani etkileri gözlense de, zamanla İslâm sanatı da kendine özgü üslubunu bulur. Mimaride ahşap bezeme -yaygın olarak- taş, çini, tuğla ve alçı gibi malzemelerle birlikte farklı tekniklerde uygulanır. Dini ve sivil mimaride kapı ve pencere kanatları, pencere kafesi, dolap kapağı, sütun gövdesi ve başlığı, saçak, tavan, kiriş, konsol, parmaklık, korkuluk gibi yapısal öğeler ahşap bezeme alanları olarak kullanılır. İç mekânlarda mihrap, minber, vaiz kürsüsü, Kur’ân mahfazası, çekmece, mezar sandukası, maksure, köşelik, rahle, sehpa ve kavukluk gibi çeşitli taşınabilir ya da yerleşik öğeler genellikle ahşap malzemedendir ve yine bu öğelerin dış yüzeyleri ahşap işçiliğiyle bezenir. Bu uygulamalar İslâm sanatında farklı ahşap teknikleri ile uygulanmıştır: Oyma, kafes, kakma, boyama, torna ve kündekâri (geçme) tekniği.
ÜÇ BOYUTLU BİR SANAT
Bugün hâlâ birçok camide kündekâri uygulamalarını sürdüren Kündekâri Sanatçısı Şehmus Okur şöyle anlatıyor bu tekniği ve ortaya çıkış hikâyesini: “Kündekâri kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiş olup asıl hali ‘kendekâri’dir. Sanatın ilk örnekleri Memlûk ve erken Selçuklu döneminde görülmeye başlar. Üç boyutlu bir sanattır. Başlangıçta sadece oymacılık sanatı varken ahşap ya da taş yüzeylere geometrik desenler çizilerek bir derinlik kazandırılırdı. Desenler tek çeşit ağaç ve ahşap bloklar üzerine çizilirdi. Sonra bunlar yan yana getirilirdi. Cami minberi, bir taş duvar veya ahşaptan yapılan pano gibi geniş yüzeyler bu yöntemle örtülürdü. Fakat ahşap blokların üzerine çizilen ve sonra da oyulan bu desenler zaman içinde birbirinden ayrılıyor ve tek parça olduğu için tekdüze bir görüntü elde ediliyordu. Açılan bloklar birbirinden uzaklaşıyor ve aralarında derin çatlaklar oluşuyordu. Sanatkâr buna çözüm bulmak için geçme kanal sistemiyle, aynı cins veya muhtelif cins ahşabı bir araya getirerek çivi ve tutkal kullanmadan kanal sistemiyle birbirine geçirmeyi ve çok geniş yüzeyler elde etmeyi başardı. İşte kündekâri böylece Memlûkler, Selçuklular ve sonra da Osmanlı tarihi boyunca bütün İslâm coğrafyasındaki abide eserlerin kapılarında, minberlerinde, kürsülerinde kullanılmaya başlandı. Çünkü ahşabın imkânlarından en üst seviyede yararlanabilen bir sanattır.”
KÜNDEKARİ ÇEŞİTLERİ
Hakiki kündekari tekniğinde kenarları oluklu üçgen, poligonal, yıldız ve benzeri biçimler çıtalar vasıtasıyla çivi ve tutkal kullanılmadan birleştirilir. Ciddi bir ustalık isteyen bu teknikle istenilen yüzey ve kompozisyon elde edilebiliyordu. Anadolu Selçuklu üretiminde kündekari tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı bölümler minber ve kapı kanatları olmuştur.
Bir çatma tekniği olan hakiki kündekâri, sekizgen baklava ve yıldız biçiminde olan, içi arabesk kabartmalı ahşap parçalarla, bunları birbirine bağlayan oluklu ahşap kirişler içine geçerek bağlanmıştır. Geometrik ahşap parçalar negatif veya pozitif geçmelerle birbirine bağlanarak, yapılacak parça bir uçtan başlayarak adeta sepet örer gibi örülerek bütüne gidilir.
Günümüze kadar gelmiş çok muhteşem örneklerin pek çoğunun örgü sistemi çözülememiş,çeşitli sebeplerden yıpranıp dağılan birkaç kapıyı toplayıp eski haline getirmek mümkün olamamıştır.
Taklit Kündekâri
Daha kolay bir ustalık gerektiren taklit kündekari tekniğinde ise çakma kabartmalı ve tamamen çakma yapıştırmalı olarak iki üretim tekniği tespit edilmiştir. Çakma ve kabartmalı kündekari görünüm itibariyle hakiki kündekari tekniğine benzer. Fakat bu üretimin kalıcılığı ve kondisyonu düşük olmaktadır. Hakiki kündekari tekniğine oranla daha az kullanılan bir üretim şeklidir.
Taklit denilmelerinin sebebi sadece ona benzetilmiş olmalarıdır. Hakiki kündekârinin daha kaba ve az ustalık isteyen bir grubudur. Bu örneklerde ahşap bloklar üzerinde sekizgenler yıldızlar, baklavalar vb. geometrik şekillere ayrılarak elde edilir. Kafesi oluşturan kirişler ahşap çıtalardan çakılmıştır. Taklit kündekâri yapılış tekniğine göre üç gruba ayrılır.
– Kabartma Kündekâri
Çakma ve kabartma kündekâri tekniğinde minber yan aynalıkları veya kapı kanatları aynı ahşap bloklarının yan yana geçirilmesi ile tamamlanır. Bu ahşap bloklardan içi arabesk dekorla süslü sekizgenli baklava yıldız şekilli kısımlar kabartma halinde işlenmiştir. Bu çıkıntılı satıhların arasına geometrik kafesi oluşturan kirişler çakılmıştır. Görünüşte hakiki kündekâriden güç ayrılan bu teknikte sekizgen yıldız ve baklavalarla (Ahşap blokla yekpare oldukları için) çivi yoktur. Aradaki çıtalar çivi ile tutturulmuştur. Ahşap blokların kuruyup küçülmesi halinde panoların arasında boydan boya ayrıklar görülür. Bu taklit kündekârinin aslına en yaklaşan ve ustalık isteyen bir örneğidir.
– Tamamen Çakma ve Yapıştırma Kündekâri
Tamamen çakma ve yapıştırma kündekâri taklit grubunun daha kaba ve az ustalık isteyen örneklerini sunar. Bu işçilikte ahşap bloklar üzerine sekizgenler, yıldızlar, baklavalar ve geometrik kafesi meydana getiren ahşap kirişler çakılmıştır. Ahşap blokların kuruyup küçülmesiyle burada da blokların arasında ayrıklar görülür.
-Tamamen Kabartmalı Kündekâri
Tamamen kabartmalı kündekâri oldukça yaygındır. Daha az kalınlığı olan pencere kepengi, kapı ve minber kapılarının altında kullanmışlardır. En bol örneklerin olduğu bu grupta sekizgenler bloğun kabartması halindedir. Kabartmalar fazla yüksek değildir. Geometrik kafesi ile arabeskli iç dolguları belirli bir düzey ayrımı göstermez.
NASIL UYGULANIR?
Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğunda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.
EN SEÇKİN ÖRNEKLER
12. yüzyılda Mısır’da, Halep’de ve Anadolu’da karşımıza çıkan teknik, Mısır’da Türk ve Çerkez Memlûkleri zamanlarında gelişme gösterir. Özellikle fildişi ve sedef şeritlerin yerleştirildiği ince işçilik bu dönemlerde göze çarpar. Fatımi döneminden Kahire’deki Seyyide Nefise Türbesi’nin ve Seyyide Rukiyye Türbesi’nin mihraplarında, Salih Talayi Camii’nin kapısında, Eyyubi döneminden yine Kahire’deki İmam-ı Şafii Türbesi’nin sandukasında, Melik Salih Necmeddin Eyyub Türbesi’nin kapısında ve İbn Tolun Camii’nin minberinde, Memlûk döneminden Kahire Kayıtbay Camii’nin minberinde kündekâri, Anadolu dışındaki en seçkin örnekleriyle karşımıza çıkar. Anadolu’da, Anadolu Selçuklu dönemindeki en erken örnek ise Konya Alaaddin Camii’nin minberidir. Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin, Niğde Sungurbey Camii’nin, Ürgüp’teki Taşkın Paşa Camii’nin, Birgi Ulu Camii’nin, Manisa Ulu Camii’nin, Bursa Ulu Camii’nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesi’nin kapısında Anadolu’nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur.
Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.
Alıntı: Şahamettin KUZUCULAR
www.edebiyadvesanatakademisi.com
(Kendisine Sanat Penceresi olarak çok teşekkür ederiz…)