Yazar :Çağlar ERBEK
SELÇUKLU DEVRİ
İran da Selçuklu tahta oyma işçiliğinden pek az örnek kaldğı bilinir. Anadolu kökenli Selçuklu tahta oymacılığında ve ağaç işçiliğinde ise eski Türk geleneklerinin canlı olarak yaşadığı görülür.
Anadolu Selçuklu Sanatını 12 yüzyılla 14.yüzyılın başları arasında kalan iki yüzyıllık bir tarihsel çerçeve içine alabiliriz. Fakat Selçuklu Sanatı verileri göz önüne alındığında bu sıralama tarihsel kronolojik gelişim ile aynı görülmektedir. Çünkü bir üslup olarak billurlaşmadan önce Anadolu Selçuklu Sanatı 12. yüzyılda Saltuklu, Artuklu, Danişmentli Sanatları ile çağdaş bir hazırlık dönemi geçirmiştir ve ancak 13. yüzyılda bir üslup olarak belirecek bol ve zengin verilerle ortaya çıkmıştır .
1243 Moğol istilası Selçuklu Sanatının gelişimini engelleyememiştir. Hatta Selçuklu Sanatı yeni gelen sanat patronlarının Orta Asya\’dan getirdikleri sanat zevklerini de özümseyerek 15. yüzyılın ilk yarısına kadar yeniyi yaratmaya devam etmişler ve kendi kimliklerini korumuşlardır . Selçuklu Sanatının çeşitli eserleri arasında ağaç işçiliği önemli bir yer tutar. Önceki İslam uygarlığının izlerini taşıyan ağaç eserler kapı, pencere, dolap kapakları, minberler, kürsüler ve rahlelerdir. Selçuklu devri ağaç işçiliğinde genellikle oyma tekniği kullanılmıştır. Bu teknikte süsleme, gölgede kalan zeminin üzerinde kabartma halinde belirir. Bazen süsleme iki tabaka halinde ayrılıp, zemin tamamen gizlenir. Geometrik süsleme ve özellikle rumili kompozisyon süslemenin ana temasını teşkil eder. Bu süsleme gurubunu zenginleştiren ve Selçuklu Sanatının bir özelliği haline gelmiş olan insan ve hayvan figürleridir . Selçuklu Devri ağaç işlerinde tavus kuşu, mührü Süleyman ve servi motifleri de bolca kullanılmıştır. Konya Alaaddin Camii, Manisa Ulu Camii, Birgi Ulu Camii, Divriği Ulu Camii minberleri Selçukluların meydana getirdikleri en güzel ahşap eserlerdendir .
Ayrca; Selçuklu ağaç işçiliği , ahşap sandukalar üzerinde de kendini göstermektedir. Konya Mevlana Türbesindeki Sultan\’ül Ulama\’nın mezarı üzerindeki sandukada dönemin karakteristik bezemeleri ile süslenmiş ve çeşitli gazel ve beyitlerle boş bir yer bırakılmamacasına üzeri süslenmiştir .
Anadolu Selçuklularında gelişen ve bu devirde en seçkin örneklerini veren ahşap sanatı güzel işçiliği ve gelişmiş süsleme özellikleriyle kendine has estetik bir yaratma alanı olarak karşımıza çıkar. Tekniklerde çeşitlilik görülmekle birlikte, en yaygın olarak kullanılan kündekari tekniğidir .
İslam Sanatında en erken 12.yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu da görülen tekniğin bu üç merkezde birbirlerine paralel olarak geliştiği tahmin ediliyor. Mısır\’da Fatımilerle birlikte ilk örneklerinim veren kündekari tekniği, Memluk devrinde fazlalaşmıştır . 13. Yüzyıla tarihlenen Siirt Ulu Camii minberi ve 1370 tarihli Birgi Ulu Camii minberi hakiki kündekari tekniğinde yapılmış iyi birer örnektir. Ayrıca, İslam sanatında bilinen beş ahşap mihraptan birisi olan Ürgüp Damseköy Taşkın Paşa Camii mihrabı (14.yy) devrin hemen hemen en seçkin örneklerinden birisidir .
15. yüzyylda Selçuklu Devleti siyasi ömrünü tamamladıktan ve aradan bir yüzyıla yakın zaman geçmesine rağmen homojen bir yapısı olmayan Anadolu Selçuklu ahşap geleneğinin sürdüğünü görmek mümkündür .
Beylikler Devri ahşap işçiliğinde bazı ayrıntılar dışında büyük ölçüde Selçuklu ahşap teknikleri ve gelenekleri sürdürülmüştür .
OSMANLI DEVRİ
Erken Osmanlı döneminde Selçuklu döneminden gelen ağaç işçiliklerine yeni teknikler ilave edilmiştir. Buradaki yenilik ahşap üzerine sedef,bağa ve fildişi gibi maddelerin kakılmasyıla meydana gelen kakma tekniğidir. Ağaç geçme ve ağaç renklendirmek amacyıla kakmalar doğmuştur. Ağaç üzerine değişik renk ve cins ağaçlarla kakma yapıldığı gibi esas olarak bağa, fildişi, altın, gümüş gibi kıymetli taşlar kakılmıştır . Ağaç işçiliğinin sanat olarak tanımlanması, yapıların mimari elamanlarla süslenmesinden doğmuş olup, Osmanlılar bunu en yüksek seviyeye ulaştırmışlardır. Yumuşaklık derecesine göre şimşir, ıhlamur,meşe,ceviz, elma, armut, sedir ve abanoz ağaçlarından yararlanmışlardır .
Osmanlı Sanatında, Selçukluların kullandığı oyma ve şebekeli oymadan başka, geçme ve kündekari tekniği de geniş ölçüde uygulanmıştır. Sedef, bağa, fildişi ve hatta altın, gümüş gibi yardımcı maddelerin kakılmasıyla daha zengin, daha değişik bir ağaç işçiliği yaratılmıştır .
Osmanlı ağaç işçiliğinin en büyük özelliği , oyma tekniğinin yanında geçme tekniğinin de kullanılmış olmasıdır. Kapılar, pencereler, ve dolap kapakları geçme; rahle, çekmece, Kur\’an muhafazaları ise kakma olarak yapılmaya başlanmıştır .
Osmanlı ağaç işçiliğinde bezeme olarak rumili kompozisyonların yanı sıra sık sık çiçek motifleri de kullanılmaya başlanmıştır. 16. Yüzyıldan sonraki bezemeler, çinilerdeki bezemeler gibi daha karışık bir görünüm kazanmıştır. 17. Yüzyıl ağaç işlerinde 16.yüzyılda görülen şekiller aynen devam etmiştir. Bezemede yeni yeni örneklerde ortaya çıkmıştır. Bu yüzyılda sadelikten yavaş yavaş uzaklaşılarak, hareketli, daha göz doldurucu bir bezemeye yönelinilmiştir .
18.yüzyılda ağaç işlerine uygulanan sedef, bağa, fildişi gibi maddelerle örnekler daha da renkli bir görünüm kazanmıştır. Bu yüzyılda, Türk Sanatının hemen hemen her dalında dikkat çeken Barok ve rokoko etkileri, ağaç işlerinde de kendini göstermiştir. Sonuç olarak Türk ağaç işleri kendi özelliğini yitirerek Avrupa sanatının etkisi altında kalmıştır.
Yazan :Çağlar ERBEK
http://www.gebad.org/index.php?option=com_content&view=article&id=45:ahsap1&catid=12:bilim&Itemid=67
Geleneksel Oymacılık sanatımız.
Ahşap ustaları zanaatkar zümresi altında ‘neccar’ olarak adlandırılırdı Bu zanaatkarlar, özellikle Anadolu’da yapı tasarımına bağlı olarak gelişen ahşap süsleme tekniklerini büyük bir ustalıkla her çeşit ağaca uygulamışlardır
Ahşap ustalarının ağaç türlerini iyi tanıdıkları, kullandıkları yer ve tekniklere en uygun malzemeyi seçtikleri, ahşabın dayanıksız bir malzeme olmasına karşın günümüze gelebilen eserlerden anlaşılmaktadır Teknik ve işlenişe uygun olarak tercih edilen hammaddeler ceviz, elma, armut, sedir, meşe, abanoz ve gül ağacıdır
İslam sanatının ilk evresi olan Emevi ve Abbasi döneminde (7-10 yüzyıl) genel anlamda derleyici bir ifade görülürTürklerin Anadolu’ya beraberlerinde getirdikleri teknik ve üslupların yerli bezeme kaynakları ile kaynaşarak yeni bir sentez oluşturmasıyla ahşap işçiliği özellikle Anadolu Selçuklu döneminde, nitelik ve nicelik açısından en olgun dönemine ulaşır Bu dönemin ahşap süsleme sanatında bitkisel, geometrik, yazı ve az da olsa figür tasvirlerinden oluşan zengin bir süsleme üslubu görülür Anadolu Selçuklu ahşap işçiliğinde rumî dal ve kıvrımlar arasındaki palmet ve yarım palmet motifleri ile sülüs yazının sıklıkla kullanıldığı bezeme üslubuna en uygun ve en çok kullanılan teknik ‘oyma tekniği’dir
Selçuklu ahşap işçiliğinde, geometrik desenlerden oluşan bezeme de önemli bir yer tutar Özellikle kapı, pencere kanatları, minber ve aynalıklar gibi geniş yüzeylerde ‘kündekâri tekniği’ uygulanır Sekizgen, baklava ve yıldız formunda kesilip hazırlanan ahşap parçaların, düzgün kesilmiş oluklu çıtalarla iç içe geçirilerek çatılması, bağlanmasıyla meydana getirilir
OSMANLI’NIN SANAT ÜSLUPLARI
14 yüzyılda Anadolu’da giderek hakimiyet kazanan Beylikler dönemi, Osmanlı sanatına bir geçiştir Selçuklu ve Beylikler döneminde özellikle mihrap, cami kapısı, kapı ve pencere kanatları gibi mimari elemanlarda kullanılan ahşap işçiliği, Osmanlı döneminde çok daha geniş bir uygulama alanı kazanır 15 yüzyılda Fatih Sultan Mehmed tarafından Edirne’de temelleri atılan ve 15 yüzyılın sonlarında Sultan II Bayezid döneminde Topkapı Sarayı’nda tamamlanan Ehl-i Hiref ve Hassa Mimarları Ocağı gibi meslek örgütlenmesi Osmanlı ahşap işçiliğinin sanat üsluplarının belirlenmesinde etkili olur
Yapı faaliyetlerini yürütmek ve denetlemekle görevli Hassa Mimarlar Ocağı’nda yetişen Mimar Sinan’ın mimarlıktan önce marangozluk, Mehmed Ağa’nın ve Dalgıç Ahmed Çavuş’un sedefkârlık öğrendiği düşünülürse Osmanlı sanatında ahşap işçiliğine verilen önem daha iyi anlaşılır
Ahşap işçiliğinin üslup ve teknik açıdan en güzel ve görkemli örneklerini 16 ve 17 yüzyılda görmekteyiz Selçuklu geleneğinde sürdürülen rumî-palmet ve kıvrım dal kompozisyonlarından oluşan girift bitkisel bezemeye hatayi ve diğer naturalist üsluplu çiçek motiflerinin de katılmasıyla zengin bir düzenleme ortaya çıkar O zamana kadar çini ve kumaş desenlerinde görmeye alışkın olduğumuz Uzakdoğu etkili çintemani ve Çin bulutu motiflerinin bu kez ağaç işçiliği üzerinde görülmesi ilginçtir
Yine bu dönemde daha geniş yüzeylere uygulanan kündekâri tekniğinin yanında küçük ölçekli ahşap eşyada kakma tekniği kullanılmaya başlanır.
‘Tarsi’ olarak da adlandırılan bu teknikte, ahşabın üzerine ince bir kalemle çizilen desene göre açılan yuvalara, yine desene uygun hazırlanıp kesilen sedef, fildişi, bağa, abanoz veya gümüş teller gömülür veya yapıştırılır.
ZARİF VE RENKLİ BİR TEKNİK: EDİRNEKÂRİ
17 ve 18 yüzyıl Osmanlı ahşap işçiliğinde lake tekniğiyle yapılan eşyalar dikkat çeker Özellikle Edirne’de çokça örneklerine rastlanan bu teknik, bu yüzden ‘Edirnekâri’ olarak da tanımlanır Ahşap dışında mukavva ve deri üzerine de yapılan bu tekniğin uygulanması zahmetli ve özen isteyen bir iştir İşlenecek malzemenin üstündeki pürüzler giderildikten sonra yüzeyin boyaları emmemesi için bir kat vernik sürülür Kuruduktan sonra üzerine altın yaldız ya da çeşitli renkte boyalarla süsleme yapılır Boyalar kuruduktan sonra üzerine tekrar vernik sürülür; bu işlem birkaç kez tekrarlanır
19 yüzyıl ortalarında Fransız saraylarında mimari süsleme stili olarak doğan Rokoko üslubu, Türk Rokokosu adıyla Osmanlı sanatının her kolunda olduğu gibi ahşap işçiliğinde de etkisini gösterir
Küçük el sanatı ürünlerinde klasik Osmanlı bezeme motifleri yerini, vazo içinde natüralist çalışılmış çiçek buketlerine, akantus yapraklarına, C ve S kıvrımlı dallara, fiyonk ve kurdelalara bırakır
Doğaya karşı zayıf düşen ahşap eserlerin çoğu ne yazık ki günümüze kadar gelememiştir Yine de, 8 yüzyıldan 19 yüzyıl sonuna kadar ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini Türk İslam Eserleri Müzesi’nde görebilirsiniz.
ALINTI adresi :
http://www.forumalev.net/osmanli-devleti/143237-osmanlida-ahsap-sanati.html
Alıntı: Şahamettin KUZUCULAR
www.edebiyadvesanatakademisi.com
(Kendisine Sanat Penceresi olarak çok teşekkür ederiz…)